Bir ülkenin milli marşı, bir şiirin bestelenmesi ya da önceden belli olan
bir besteye söz yazılması ile oluşturulur. Milli marşlar, ülkelerin dönüm
noktası olarak kabul edilen zor dönemlerinde yazılırlar.
Bir ülkenin milli marşın değişmesi o ülkede çok önemli siyasi
değişikliklerin, alt üstlerin oluştuğuna işaret eder. Bu bilinçte olan İstiklal
Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy da kendisi yöneltilen bir soruya “Allah
bu millete yeniden milli marş yazdırmasın” diyerek cevap vermiştir.
İstiklal Marşı’nın yazılmasından bir sene evvel, 1920 yılında, Osmanlı
imparatorluğu topraklarının büyük bölümü işgal altındaydı. Çanakkale Zaferi’ne
rağmen, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybedenlerden olan İstanbul Hükümeti, Mondros
Antlaşması hükümleri gereğince orduyu terhis etmişti. Anadolu’ya geçen ordu
mensupları ve gönüllülerden oluşan birlikler, İzmir, Aydın, Balıkesir, Bursa ve
Doğu Trakya çevresinde Yunanlılarla; Muğla, Antalya, Burdur çevresinde İtalyanlarla;
Çukurova ve Güneydoğu’daki illerde Fransızlarla, Kars-Ardahan civarında Ermeni
çetelerle mücadele etmekteydi.
Oldukça zor koşullar altında, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Büyük Millet
Meclisi, verilmekte olan Kurtuluş Savaşı mücadelesi esnasında Türk halkına
kendi bağımsız hükümetine sahip olma şansını vermişti. Mondros Mütarekesi ile
başlayan, İzmir ve 16 Mart 1920 tarihinde payitahtın başkenti İstanbul’un
işgali ile devam eden acılı süreçte kurulan Büyük Millet Meclisi, bir yandan
cephelerde işgalcilerden kurtuluş mücadelesi verirken, diğer yandan da Milli
Mücadele’ye engel olmaya çalışanlarla mücadele etmekteydi. Bu maksatla Büyük
Millet Meclisi’nde, kurulan İrşat Heyeti ve Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti
Umumiyesi, yanlış bilgilerle isyan ettirilen halkı irşat etmek, ordunun
moralini yükseltmek ve Milli Mücadele’nin haklılığını yurt içinde ve yurt
dışında türlü faaliyetlerle duyurmak için çalışıyordu.
İşgalci kuvvetleri yurttan kovmak için en önemli unsur, ordunun durumu idi.
Askerlerin düşmanla mücadele edebilmesi için sadece lojistik desteğe değil
kuvvetli bir inanca ve teşviğe de ihtiyaç vardı. İrşat Heyeti ve
Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi, halkı ve orduyu
bilgilendirmek ve moral vermek maksadıyla gazete ve dergi basıyor, matbuatı
askerlere ve halka dağıtıyordu. Heyetin ve Müdüriyetin yürüttüğü bu
faaliyetlerin yanında, İstiklal Marşı’nın yazılması ve bestelenmesi de irşat ve
propaganda faaliyetlerinden olarak orduya ve halka manevi güç verecek bir unsur
olarak düşünülmüştü. Tüm bu gereksinimler değerlendirilerek Milli Marşın
yazılması için, Büyük Millet Meclisi’nce bir yarışma açılır. 25 Ekim 1920
tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yarışma şöyle ilan
edilir:
“Şairlerimizin nazar-ı
dikkatine: Milletimizin dâhili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu
mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti
Celilesi’nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-i evvel 1336
tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından gönderilen eserler arasından
intihap olunacak ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat
verilecektir. Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için
bilahare ayrıca müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’da Büyük Millet
Meclisi Maarif Vekâletine yapılacaktır.”
Ancak, Maarif Bakanlığı’na, yarışmaya katılmak için verilen 23 Aralık 1920
tarihine kadar gönderilen, hatta bu tarihten sonra dahi gönderilen eserler
değerlendirildiği halde, İstiklal Marşı olacak bir eser seçilemez. Maarif Bakanı
Hamdullah Suphi, ünlü şair ve Büyük Millet Meclisi’nde Burdur Milletvekili olan
Mehmet Akif’in neden yarışmaya katılmadığını soruşturur. Şairin Milli Marş için
yarışmaya ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenir. Bakan, Mehmet Akif’e
yazdığı bir mektupta şairin yarışmaya katılmasını ister:
“Pek aziz muhterem
efendim, İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki
sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadenelerinin matlup
şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil
endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir
telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en
derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.”
5 Şubat 1337(1921) Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi”
Yarışmaya 724 şiir katılmıştı ve bu 724 şiir
içerisinden Mehmet Akif’in muazzam duygu yüklü, kişiyi heyecanlandıran titreten
İstiklal Marşı yarışmayı kazanmıştı. O dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Hamdullah
Suphi Tanrıöver Büyük Millet Meclisi’nde okudu. Büyük bir
coşku ve heyecan yaratan İstiklal Marşımız mecliste
tam 2 kere okunmuş ve her seferinde ayakta dinlenmiştir. 12 Mart 1921 tarihinde
İstiklal Marşı, Milli Marşımız olarak kabul edilmiştir.
Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşını Türk Milletinin
büyük bir eseri saymış ve bu eserden tek bir kuruş dahi menfaat elde etmeyi
kesin bir dille reddetmiştir.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet
Akif ERSOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder