Bu şiiri okuduğumda annemin sabahları kahvaltıda açtığı
radyodan duyduğum ve çok sevdiğim bir Erol Evgin şarkısı geldi aklıma. Emperyal
Otel şiiri incelemesine başlamadan önce aklıma takılan “Gel Sen Ne Çektiğimi
Bir De Bana Sor” bu şarkının doğuşunu biraz araştırdım. Sözlerini Çiğdem
Talu'nun yazdığı, müziklerini Melih Kibar'ın yaptığını öğrendim. Nereden
aklıma esti kim bilir. Gezdim dün gece şehri şöyle bir. Herkes evinde
kendi halinde. Her yerde huzur her yerde neşe. Bir ben uykusuz bir ben
huzursuz. Bir ben çaresiz bir ben sensiz. Gel sen ne çektiğimi bir de bana
sor. Nerede nasıl yaşarım bir de bana sor. Evlerin ışıkları bir bir yanarken.
Bende ki karanlığı gel de bana sor. Bu şarkı beni hüzünlendirdi...
Attilâ İlhan'ın bu sözlerden bile daha hüzünlü, daha
umutsuz bir aşkı anlatan bir şiir yazmış olduğunu düşündüm. Sonra şiirin
dizelerini düşündüğümde şairin yaşamak istediklerinin aslında çok da
gerçekleşmesi imkansız şeyler olmadığını, aşık olduğu biri var, er ya da geç
kavuşurlar diye düşündüm. Sonra bu kadar ünlü bir şairin neden bu kadar birbirinden
alakasız dizeyi bir araya getirerek bu şiiri yazma çabasına girdiğini düşünmeye
başladım. Tekrar okudum, tekrar okudum... aslında bu şiiri yorumlayabilmek için
birçok şeyi bilmem, öğrenmem gerektiği fark ettim. Bilmediğim kelimeleri,
şiirde geçen özel ismi, yaşanılan dönemi, merak ettiklerimi ve Attilâ İlhan'ı
araştırdım.
Attilâ İlhan'ın Türk Edebiyatı'nın 1920'li
yıllardan 2005'e kadar süregelen “Cumhuriyet Dönemi“ nin önemli şairlerinden,
ayrıca sıklıkla şehir ve ülke değiştirmiş bir şair olarak anılır. Farklı
ülkelerin atmosferlerini şiirlerinde ustalıkla kullanabildiğini bu sayede okuyucularını
kendisiyle beraber o dönemde, o ülkelerde yaşamış biri olarak görebilmelerini
sağlamış, şairin bunu, zamanın ve mekanın hiçbir ayrıntıdan kaçınmadan yapılmış
olduğu duygu yüklü anlatımlarla sağlamıştır.
Şiirin ilk mısralarında şair karşılıksız bir aşk
anlatılıyormuş gibi başlıyor (1.dize; Ben hiç böylesini görmemiştim.
2.dize; vurdun kanıma girdin itirazım var. 3.dize; sımsıcak bir merhaba
diyecektim. 4.dize; başımı usulca dizine koyacaktım. 5.dize; dört gün dört
gece susacaktım. 6.dize; yağmur sönecekti yanacaktı. 7.*sameland seferden
dönecekti. 8.duvardaki saat duracaktı. 9.kalbim kendiliğinden duracaktı).
Aslında vatan sevdasını anlatıyor. Birçok yer gezip görmüş olmasına
rağmen hiçbir yerin vatanının yerini tutmadığını, artık seferlerinin sonuncusu
olmasını istiyor kaptan lakaplı şair Attilâ İlhan. Ama bunu gerçekleşmesi
imkansız hayal olarak kalacağını okuyucularıyla paylaşıyor. Sanki bizimle
dertleşiyor… Yurttaş olarak vatanında geleceği olsun istiyor hepimiz gibi… daha
insancıl nasıl anlatılabilir, hayranlığım giderek artıyor… Şair Mavi
akımın kurucusu olarak, temsilcisine yakışır bir anlatımla şiirin bütünüyle
açık olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düz yazıdan ayıran önemli bir
faktör olduğu görüşündedir. Şiirin basit olamayacağını zengin benzetmeli, içli,
derin olması gerektiğini savunmuştur. Şairane bir sanat anlayışının temsilcisi
olmuştur. 10.dize de ben hiç böylesini görmemiştim, 11.dize
Vurdun kanıma girdin itirazım var… Ülkesinde yaşamak, geleceğini planlamak,
gemisini son kez limana getirmek, güvenebileceği bir gelecek istiyor,
herkesi sıcak bir merhaba ile karşılayacaktı. "Benden kimseye zarar gelmez
ama sizde zarar vermeyin artık!" diyecekti ve aynı özgürlüğe, huzura
ülkesindeki herkesin sahip olmasını istiyordu. Bir tarih olsun istiyor daha
gitmek zorunda kalmayacağı. Ama 1960 da tekrar Paris'e geri dönüyor Türk şair, romancı, düşünür, deneme
yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen, yurttaş Attilâ
İlhan (15 Haziran 1925 - 10 Ekim 2005).
12.dize emperyal otelinde sonbahar..., 13.dize; bu
camların nokta nokta hüznü. 14.dize bu bizim *berhava olmuşluğumuz . 15.
bir nokta bir hat kalmışlığımız. 16. Dize,bu rezil bu çarşamba günü. 17.
intihar etmiş kötümser yapraklar. 18. öksürüklü aksırıklı bu takvim... dizeleri
ile şair ülkemizde yaşananları, dönemin önemli siyasi kararlarını
şairane bir sanat anlayışı ile aktarıyor. Hatta gününü bile yazmış Çarşamba...
“27 Ocak 1954 Çarşamba Köy Enstitüleri kapatıldı”. Köy enstitülerinin
kapatılmasına karşı olduğu anlaşılmaktadır. Memleketin kalkınması ve ileriye
gitmesi köy enstitülerinin eğitim ve öğretime devam etmesinin ülkeyi aydınlığa
ulaştıracağı düşüncesindedir. Atatürk'ün başlattığı Anadolu aydınlanması,
etkili olduğu kısa süre içinde, ulusal bilinçle donanmış aydın yetiştirmede yeterli
olmasa da önemli kazanımlar elde etmişti. Köy enstitüsünü bitiren öğretmenler,
Atatürk'ün amaçladığı gibi, görevle gittikleri köylere aydınlığı ve uygarlığı
götüren ulusçu aydınlar haline gelmişlerdi. Olağan kış mevsiminin etkileri
anlatılıyormuş gibi “intihar etmiş kötümser yapraklar… öksürüklü aksırıklı bu
takvim.” 17 ve 18. dizelerde aslında ülkenin durumunun vahameti,
çaresizliği anlatılmak için kullanılmış.
Araştırmalarım sonucunda daha önce benim yorumladığım
şekilde bu duyguları tanımlayabilen olmadığını fark ettim. Ve Attilâ İlhan'ın
şiirinde yazdığı dizelerin görünenden çok daha büyük ve önemli duyguları
içerdiğini anladım. O yıllarda ülkemizde yaşanan hayatın şairin bu şiiri için
ilham kaynağı olduğunu anlamaya başladım. 1950-1960'lı yıllara ait ülkemizdeki
hayatın zor ve kasvetli yıllarını, içinde bulunduğu çaresizlikleri, parasızlık,
yoksulluk ve hayal kırıklıkları, umutsuz, gelecek göremediği aşk gibi anlatmış.
Ve bütün bu umutsuzluğuna rağmen “vatan sevgisi” vazgeçilemeyen büyük bir aşk olarak
anlatılmış... çok etkili, bir o kadar da karmaşık ifade edilmiş. Şair birçok
ülkeye gitmiş ancak Anadolu'nun kara gözlerinden hiç vazgeçmemiş (25 ve
26.dizeler; onlar gibi değilsin… sen başkasın bu senin gözlerin gibisi
yoktur…). Böylesi karışık bir siyasi ortamda şairin yaşamayı hayal ettiği
özgürlükler vatanında mümkün görmüyor, gerçekleşmesi imkansız hayaller olarak
görüyor, bu nedenle aklında hep gitme fikri var (28.dizeler aklının içinde
siyah bir vapur... kıvranır insaf nedir bilmez). Kendisiyle kavga ediyor adeta;
ülkesine özgürlük ve huzur gelsin istiyor (30.otelin penceresinde duracaktın.
31.şehri karanlıkta görecektin. 32.karanlıkta yağmuru görecektin. 33.saçların
ıslanacak ıslanacaktı. 34.kış geceleri gibi uzun uzun. 35.tek damla gözyaşı
dökmeksizin.)
Yaşanılan dönemin ünlü filmleri-oyuncuları özellikleri
(36.dize Maria Dolores ağlayacaktı) ve ekonomik durumu (38. dize, işsizlik ),
bir düz yazı gibi detaylandırılarak vurgulanmış.
Attilâ İlhan'ın bu şiirdeki kavuşamadığı
aşkı, vatanında kavuşamadığı, “hürriyet aşkı”dır... Aşkına 43. Dizede söylediği
“kapısında durmanı söylemiştim” kapısında durmasını söylediği de,
hürriyetimizin, özgürlüğümüzün simgesi; göndere çekilen bayrağımızdır. Şair
aşkınının fiziksel özelliklerini ise 44. dize de tanımlanıyor, yüzün zambaklara
benziyordu (bayrağımızı daha detaylı tanımlıyor... bayrağımızdaki beyaz ay ve
yıldız bayrağımız dalgalandığında beyaz zambak gibi görünüyor şairimize ama
"Beyaz Zambaklar Ülkesi"nden çok farklı durumda olan ülkemiz (Beyaz
Zambaklar Ülkesi: Bu kitap tüm yoksulluğa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa
koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına,
profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan iş adamlarına kadar, her meslekten
insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya’yı, ülkelerini geri
kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm
insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermektedir.. Beyaz Zambaklar
Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk,
kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal
kitabın ülkedeki okulların, özellikle askeri okulların müfredatına dahil
edilmesini emretti. Türk askerleri ülkelerindeki “yaşamı yenilemek” için
mutlaka bu kitabı okumalıydılar. O vakitler, kitap o kadar çok ilgi gördü ki,
Kuran-ı Kerim’den sonra en çok okunan kitap haline geldi.).
Sonuç olarak bu şiiri daha
detaylı irdelemeye başladığımda ise şair Attilâ İlhan’ın, o dönemde yaşayan
işsiz, yoksul gençlerin hayal kırıklıkları, umutlarının yok oluşu ile dolu
hayat öyküsünü yazdığını gördüm. Attilâ İlhan, (1925-2005), milletinin
geçmişini, bu gününü ve geleceğini önemseyen toplumsal bir kimlik. Etrafında
olup bitenleri yaşanılan dönemin sosyal sorunlarını kendi yaşadıkları gibi
anlatmış. Bu şiirde şairin anlatmak istediği; asıl mühim olan toplumun ruhunda
yaşama zevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi
ve vatandaş idrakinin yüksek ve onurlu hislerle donatılmasıdır. Şair bu durumun
farkında olan vatansever aydınların, ülkenin eğitim çağındaki gençlerinin
hürriyet aşkı ile yaptıkları masumane gösterileri, eleştirileri, ülkenin
ideallerinin geliştirilmesi için çabalarını gösterirken... yalnızlıkları,
çaresizlikleri, kaybolmuş umutları acıklı ve umutsuz bir aşk hikayesi olarak
anlatmaktadır (45.dize cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu).
Bütün çabasına rağmen
ülkenin gidişatını içinde bulunduğu durumu değiştiremedikleri için özür
dilemektedir okuyucularından Attilâ İlhan...bu kadar her şeyin farkında
olmalarına rağmen durumu kabullenmiş gibi göründükleri için... Hep akıllarında
ülkelerinden gitme fikri bulunduğu için özür diliyor. Vatanı, umutsuz ama
vazgeçemediği aşkı, sınırlı hürriyetler dolayısıyla ona aşkının
kollarında yaşamasına izin vermiyor evi gibi değil, otelmiş gibi hissettiriyor.
Ama bu çelişkili duyguları da ona mutsuzluk veriyor. İstikrarlı ve huzurlu bir
hayat göremiyor, vatan ve hürriyet aşkının birlikteliğinde. Şairin içindeki
çatışması, isyanı, vatan sevgisi ve hürriyet aşkına ait; ne birbirlerinden
ayrılabiliyorlar, ne de bir araya gelebiliyorlar... Umutsuz bir aşk gibi
yoruyor şairi bu ayrılıklar. Bir araya gelseler bile birliktelikleri huzurlu ve
sürekli olmuyor. Bu birlikteliği sürdürmeyi başaramadıkları için özür diliyor.
vatanından, okuyucularından... (57.karanlık bir türlü bitmiyordu. 58.sirkeci
garında sabahladık. 59.bilen bilmeyen bizi ayıpladı…).
Bu şiiri çözümlerken şiirin mavi akıma uyan, lirik bir
içeriği olduğunu düşündüm. Çünkü şair Attilâ İlhan bu
şiirinde duygularını içinden geldiği gibi, coşkulu, etkili bir
dille anlatmış. Attilâ İlhan bu şiiri dizelerle yazmış ama sanki düz
yazıya benzetmiş. 64 dize o dönemin 64 ili için yazılmış. Ve ilk dize
sadece büyük harf yazılmış, böylelikle hepsi bütünleşip Türkiye oluyor.
İstanbul'da yaşanan bir aşk gibi anlatılıyor ama tüm ülkenin içinde
bulunduğu durum anlatılıyor. Lirik şiirde olan toplumsal mutluluk ya da
felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık,
özlem, ölüm acısı, vb. gibi bireysel duygular anlatılır. Bu şiirde
de yaşanılan dönemin ekonomik ve siyasi durumu ile umutsuz-karamsar iki
genç aşığın engelmiş aşkları gibi anlatılmış. Şiirin "Emperyal Oteli"
adı o dönemde ‘emperyal’ sözcüğü sömürü anlamına gelen emperyalizmi çağrıştırmaktadır.
Emperyalizm kavramı şiirde anlatılan fakirliğin, yoksulluğun, mutsuzluğun ve
yoğun umutsuzluğun sebebi olarak ifade edilmiş.
Topu topu üç-dört geceye
sığdırılan aşklar, doyasıya yaşanamayan hayatlar, hayaller, umutsuzluklar
anlatılmış.
Hürriyet aşkı için
ellerinden geleni yaptıklarını ama gerçekleştiremediklerini 60-64.dizelere
kadar (halbuki kimlere kimlere başvurmadık; hiçbiri yüzümüze bakmıyordu; hiç
kimse elimizden tutmuyordu.) şair anlatıyor. 64. dize yine de her şeye rağmen
vatanını sevmeye devam edeceğini yazmış şair, ben hiç böylesini görmemiştim;
vurdun kanıma girdin kabulümsün…
Bu şiirin gerçek ama en
gerçek duygusu ve başlığı…
“Attilâ İlhan’ın Vatan Ve
Hürriyet Aşkı” dır.
Mükemmel bir çözümleme sayenizde şiire olan sevgi ve bağlılığım kat kat arttı teşekkür ederim
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim ben teşekkür ederim.
YanıtlaSilSanata olan tutkunuz ve sevginizin ömür boyu devam etmesi dileğiyle... Güzel bi çalışma olmuş tebrikler.
YanıtlaSil