Translate

En Çok Beğenilen:

Attilâ İlhan - Emperyal Oteli Şiir Çözümlemesi

Bu şiiri okuduğumda annemin sabahları kahvaltıda açtığı radyodan duyduğum ve çok sevdiğim bir Erol Evgin şarkısı geldi aklıma. Emperyal O...

31 Aralık 2017 Pazar

VUSLAT


Kaptan* o gece hiç uyumadı. Zaten günlerdir uykusuzdu. Daha otuz-otuz beş yaşlarında olmasına rağmen hem esareti yaşamış hem de birbirinden güzel ülkeler, şehirler görmüştü. Gittiği, gördüğü, beğendiği, yaşadığı hiçbir yer, içindeki vuslatı dindirmiyordu. İliklerine kadar hissettiği derin yalnızlığı, ayrılık acısını, yoksulluğu ve imkansız aşkını anlatmak istiyordu. Ne kadar da duygu yüklüydü. Artık incinmek istemiyordu, yazdıkları yüzünden başkalarının da zarar görmesini istemiyordu. Masasının başına oturdu soğuk kış gecesinin kasvetini uzun uzun çekti içine. Kendisine özgü bir hassasiyet ve coşku ile kalemine sarıldı.

Sabah olmak üzereydi, kendini toparlayarak gözyaşlarını sildi. Masasının başına tekrar oturdu. Devam etmeliydi elinden gelenin en iyisinin kalemine sarılmak olduğunu biliyordu. İstedikleri aslında çok da gerçekleşmesi imkansız şeyler değildi. Ama içinde bulunduğu sıkıntılar ve tanık olduğu acılar Kaptan’ı daha umutsuzlaştırıyordu. Hani bu son seferi olacaktı, artık gitmek zorunda kalmak istemiyordu. Sabaha kadar bu kasveti içinde hissetti sessiz gözyaşlarıyla yazmaya devam etti. Sameland seferden dönecekti vuslat artık bitecekti...



Gerçek bir kaptan gibi, gemisini bir daha ayrılmamak üzere limana getirmek istiyordu. Herkesi sımsıcak bir merhaba ile karşılayacaktı.  Geleceğini, hayallerini, hayatını vatanında güven ve huzur içinde planlamak yaşamak istiyordu. Gezip gördüğü ülkelerdeki özgürlüğe,  huzura ve yaşam kalitesine vatanın da sahip olmasını istiyordu. Ne eksiği vardı, hatta onlardan çok daha güzeldi. Kaptan, ülkesindeki herkesin eşit haklara ve özgürlüklere sahip olmasını istiyordu. Seferdeyken rüyalarından bile vatan hasretiyle uyanıyordu. Birbirinden güzel olduğunu düşündüğü birçok yer gezip görmüş olmasına rağmen hiçbir yerin vatanının yerini tutmadığını artık daha çok hissediyordu. Her yeri ayrı bir güzeldi. Birçok ülkeye gitmiş ancak Anadolu'nun kara gözlerinden hiç vazgeçememişti. Hele türküleri, seferdeyken burnunda tütüyordu.
Kaptan her seferinden bu aşkla, bu hasretle vatanına geliyordu. Ülkesinde kalmak, bir gelecek planlamak için elinden geleni yapıyor, çabalıyordu. Ama yine de Kaptan'ın hayallerindeki hürriyet aşkı ve vatan sevgisi bir türlü bir araya gelemiyordu. Hürriyet olmadan vatan, vatan olmadan hürriyet olmuyordu. Ne bir arada olabiliyorlar ne de birbirlerinden ayrılabiliyorlardı, umutsuz aşklar gibi... Ara sıra bir araya geldiklerinde de ülkede süreklik, istikrar olamadığı için otellerdeki gibi kısa sureli lüks hayatlara benziyordu.
Kaptan İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Çocuk yaşta özgürlüğünü ve öğrenim hakkını kaybetmişti. Bu yüzden onun için özgürlük çok kıymetli bir hazineydi, herkesin sahip olması gereken en temel haktı, kaybetmek bu kadar kolay olmamalıydı. Özgürlük ve demokrasinin olduğu bir yerde yazılması gerekenler, eleştirilmesi gereken siyasi kararlar hep olmalıydı. Kaptan çok zekiydi, yazdıkları başka, anlatmak istedikleri başka olan şairane anlatımı zenginleştiren, özgürleştiren, mavi akımı başlattı.
Kaptan memleketin kalkınmasını ve ileriye gitmesinin yaygın eğitim ve öğretimle mümkün olacağı düşüncesindeydi. Köy Enstitüleri, etkili olduğu kısa süre içinde, Atatürk'ün başlattığı Anadolu aydınlanması, ulusal bilinçle donanmış aydın yetiştirmede yeterli olmasa da önemli kazanımlar elde etmişti. Köy enstitüsünü bitiren öğretmenler, Atatürk'ün amaçladığı gibi, görevle gittikleri köylere aydınlığı ve uygarlığı götüren ulusçu aydınlar haline gelmişlerdi. Köy Enstitüleri 27 Ocak Çarşamba günü kapatıldı (1954). Kaptan, Mavi akımın kurucusu olarak, temsilcisine yakışır bir anlatımla bu günü kara Çarşamba olarak dizelerine dökerken, bu kararın uygulandığı mevsimi, günü, intihar etmiş kötümser yapraklar, öksürüklü aksırıklı bu takvim olarak tanımlıyordu. Ülkeyi aydınlığa ulaştıracağını düşündüğü uygulamaların vatanında kapatılırken, Beyaz Zambaklar Ülkesi olarak bilinen Finlandiya'da uygulanıyor olması Kaptan'ı daha da umutsuzluğa sürüklüyordu. İmkansızlıklarına ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen Finlandiya daha müreffeh bir yaşama doğru ilerliyordu. Finlandiya'nın bir avuç aydının önderliğinde, yaşamı yenilemek, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne serdiklerini biliyordu... Kaptan'a göre biz vakit kaybediyorduk, lüzumsuz uygulamalarla oyalanıyorduk, ulusal bilinç oluşturmalıydı. "Bir Finlandiya örneği de biz olmalıydık dünyaya" diye düşünüyordu Kaptan…
Kendini toparlayarak ayağa kaktı, kaldığı odanın camına doğru gitti. Perdeyi araladığında ortalığın yavaş yavaş hareketlendiğini gördü. Kaptan vakit tamam dedi, usulca ve şefkat dolu bir sesle. Yola çıkacaktı, kapıyı yavaşça aralayarak umutlarını hayallerini özlemini anlatan şiirlerini, yazılarını doldurduğu bavulunu çıkardı önce. İnsanlar yollara koyulmuşlardı sessizce, göç kafilesi toparlanıyor gibiydi. Kaptan'ın geceden bu yana sessizliğini bozdu hıçkırıkları. Kelimeler boğazında hıçkırıklara takılıyordu 64 il için yazdığı 64 dizeli şiiri, vatanı için görünenden çok daha büyük ve önemli duygular içeriyordu (**). Şehrin ışıklarını, yüzünü, bakışlarını hafızasına kaydediyor, ellerini öpüyordu, bir gül gibi kokluyordu memleketinin biliyordu ki bir daha birbirlerini hiç göremeyebilirlerdi.
*Kaptan: Attilâ İlhan
**Emperyal Oteli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder